Bu savaşın ünü, önemini geride bırakmıştır. Öyle ki; Avrupa’da nice savaşlar olmuş, çoğunluğu adı tarih kitaplarına değmeyecek köyleri, taşraları ünlü etmiştir. Agincourt da bu köylerden biridir. Agincourt’un neden seçildiğini soracak olursanız, Agincourt seçilmedi. Agincourt bir kaderdi. Agincourt’da seçilen tek şey; o anki savaşacakları mevkiler oldu. Bu da kimin galip kimin mağlup olacağını seçmekte yardımcı oldu.
Agincourt’u anlattıktan
sonra bu savaşın kimler arasında gerçekleştiğini, temelinde hangi nedenlerin
yattığını anlatmakta fayda var. Tarih boyunca Avrupa’da orta çağ’ın getirdiği
Feodalizm yönetim sistemi, hanedanlıklar ve dolayısıyla Monarşi. Monarşi’nin
devamı için varislere ihtiyaç vardı. Varisler hanedanlık soyundan gelmeliydi.
Tabii genişlemek isteyen hırslı krallar için evlilik yoluyla başka bir tahtın
varisi ile evlendirmek hırslı krallar için biçilmiş kaftandı. İngiliz kralları
da şüphesiz bu krallardandı. İngiltere ve Fransa da hanedanlıkları arasında
böyle bir evlilik yapmıştı. Bunun neticesinde de “Yüzyıl savaşları” adını
verdiğimiz bir dizi İngiliz krallarının Fransız tahtı için yaptığı savaşlar
başladı.
Agincourt savaşı Fransa
Krallığı ve İngiltere Krallığı arasında 25 Ekim 1415’te gerçekleşen bir muharebedir.
İngiltere kralları yaklaşık 116 yıldır Fransa tahtında hak iddia etmiştir. Bu
yüzden bu savaşlar silsilesi “Yüzyıl Savaşları” olarak anılır. Agincourt da bu
savaşlar dizisinden sadece bir bölümdür. İngiltere kralları hiçbir zaman Fransız
tahtına geçmeyi başaramamıştır. Buna en çok yaklaşan da Kral V. Henry’dir. Bu
savaş Kral Henry’nin saltanatını taçlandırdığı, aynı zamanda bir felaketler
çağını açacaktı. Ordu büyük umutlarla Southampton Water’dan yola çıkarak
Harfleur’u ele geçirmiş ve daha sonra ani bir saldırı düzenleyerek Fransa’yı savaşa
sokmuştu. Bu savaştaki galibiyet, en azından Henry’nin gözünde tahtını koruması
için Tanrı’nın ona verdiği desteğin bir göstergesi olacak ve hatta onu orada
tutacaktı. Ordusu güçlü olsa bu kadar umutlanması anlamlı olabilirdi, ancak;
Harfleur Kuşatması beklenenden fazla sürdü ve Henry’nin ordusu dizanteri yüzünden
neredeyse dağılma noktasına geldi.
Harfleur savunması müthiş
denebilecek seviyedeydi. Burada en büyük övgüyü garnizon lideri Raoul de
Gaucourt alıyordu. Onun savunması uzun süren kuşatma günlerini tetikleyerek.
Agincourt savaşı için Fransızlara daha büyük bir ordu kurmasına zaman tanıyordu,
ancak bu yeterli miydi?
Harfleur nihayet ele
geçirildi ve bunu Soissons’un düşüşü izledi. İngilizler Fransa’ya ani saldırı harekâtını
başlattığında ordunun yalnızca yarısı yürüyebilecek haldeydi. Yine de Henry
durmadı, seferden vazgeçmesi yönündeki tavsiyelere kulak asmayarak küçük,
hastalıklı ordusuna Harfleur’dan Calais’e yürümelerini emretti. Henry bu emirle
şunu amaçlıyordu; Fransızların kalelerini kuşatacak ekipmana sahip değildi.
Köyleri yağmalarken de baskın yemesi olasıydı. Onun için tek çözüm düşmanı
meydanda yenebilmekti, bu yüzden bu yürüyüşü Fransa’nın içinden geçerek yaptı. Ve
Henry’nin gülünç derecede küçük ordusu 1415’te Crispin Günü’nde Agincourt
düzlüğünde düşmanla karşı karşıya geldi. Ordu, hiçbir şeyin farkında olmayarak
kendini efsanenin içine bıraktı.
Heyhat, olaylar değilse bile sayılara ilişkin güven sorunu ortadan kalkmıştır. 2005’te Yüzyıl Savaşları alanında en saygın araştırmacılardan biri olan Anne Curry etraflı tartışmaların ardından her iki tarafta da savaşan askerlerin sayısının tarihi kayıtlarda geçen sayıya yakın olduğunu bildirmiştir. Genel uzlaşı, 30.000 Fransız askere karşı 6.000 İngiliz askerin savaştığı yönündedir ve Dr. Curry bu rakamları 9.000 İngilize karşı 12.000 Fransız şeklinde düzeltmektedir. Eğer bu doğruysa, savaş tartışma yaratabilir çünkü asıl ünü iki taraf arasındaki büyük dengesizlikten ileri gelmektedir. Savaş meydanına vardıklarında meydanın bataklık olduğu anlaşılmış, ve Henry askerlerine şunu emretmiştir; atlarınızdan inin ve zırhlarınızı çıkarın. Askerler tereddüt etmiş ancak sonunda “vardır kralın bir bildiği” diyerek kralın emrine teslim olmuşlardır. Ancak bir birlik vardır ki; zırhlarını çıkarmamış bir kışkırtma aracı olarak Fransızların üzerine yürümüştür. Amaç ağır zırhlı Fransız şövalyelerini ve piyadelerini bataklığa çekmek, ki böyle de olmuştur. İngilizlerin 5000 okçusu 1000 de iyi eğitimli şövalyesi vardı, bu Fransızlarda 5000-10000 arası şövalye ve 10000-20000 arası piyadeye tekabül ediyordu. Okçular savaş meydanının yanlarına dizilmiş gelecek Fransızları bekliyorlardı. Fransızlar kışkırtılarak ağır zırhlarıyla bir gün önce yağan yağmur ile çamur olmuş toprağın üzerine hücum ettiler ve atlar kaymaya başladı, ağır zırhlı askerler dengesini kuramadı, neticesinde savaşamadılar. Henry’nin okçuları da yanlardan ok atmaya başladıklarında Fransızlar, yenilgiyi ağır bir şekilde hazmedeceklerdi. Meydanda 100-250 arasında İngiliz, 6000 de Fransız askeri ölü durumdaydı. Kalan Fransızlar dağılmıştılar. İngilizler bu zaferle Krallarının Fransız tahtının sahibi olduğunu kanıtlayacaklardı. Peki İngilizler nasıl başarmıştı? İngilizler çamurlaşmış araziyi seçerek Fransızların zırhlı avantajını kırmış sonrasında uzun menzilli İngiliz Longbowmanlerle de kanatlardan talim yapar gibi Fransız avlamışlardı.
Nitekim Fransız Kralıyla yapılan anlaşmada da Fransa
kralının kızı ile evlendi ve Fransa’nın varisi V. Henry sayılacaktı ancak V.
Henry Fransa tahtını elde edemeden Fransa kralından önce öldü. Bundan 40 yıl
sonra da Fransızlar İngilizleri Kıta Avrupasından kovacaklardı. İnsanlar savaşıyordu,
hem bir şey uğruna hem de hiçbir şey uğruna. Sahi insanlar neden savaşıyorladı?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder