7 Şubat 2021 Pazar

Yönetim sistemleri - Tetrarşi

Hoş geldin sayın takipçi, bu zamanlarda beni yazmaya teşvik eden şeyin kitapta okuduklarımın araştırma isteğimi dürttüğünü ve bunun sonucunda ortaya bir yazı çıkardığımı fark ettim. Bugün de Ali Çimen’in “Büyük Ortadoğu Tarihi” kitabında gördüğüm “Tetrarşi” kavramını araştırdım ve bu bilgiden sizi mahrum bırakmamayı bir borç bilirim. Bu serimin ismini “Yönetim türleri” adı altında yayınlayacağım.

Tetrarşi, günümüzün merkezileşmiş hükümetlerinde pek görülmeyen bir yönetim sistemi. Tetrarşi aynı zamanda “Poliarşi” sınıfına girer. Tetrarşi’yi anlayabilmek için öncelikle Poliarşi’yi tanımlayabilmemiz gerekir.

Poliarşi nedir?

Poliarşi, tek kişinin yönetimi olan monarşiden farklı olarak “çok kişinin yönetmesi” anlamına gelmektedir. Diğer taraftan poliarşi kavramı, iktidar sahiplerinin düzenli ve rekabetçi seçimler yoluyla sorumlu tutulmasına dayanan demokrasiye yakın bir yönetim türü anlamında da kullanılmakta. Şimdi asıl konumuz olan Tetrarşi’ye gelelim.

Tetrarşi nedir?

Harmoni içerisinde tasvir edilmiş dört tetrark heykeli, 4. yy. Küçük Asya
Günümüzde Venedik'te bulunmaktadır.

Tetrarşi kelimesi Antik Yunan dilinden gelmektedir. Tetra: dört, archa: hükümet anlamına gelmektedir. Pratikte kelime, bir organizasyonun veya hükümetin, her bir parçayı farklı bir kişinin yönettiği dört kısma bölünmesini ifade eder.

Dört Hükümet yani dört tane monarşinin özerk bir şekilde imparatorluğun altında karar alması, daha açıklayıcı olursak iç işlerinde bağımsız dış işlerinde kıdemli İmparator’a bağlı olan 4 özerk bölgeye bölünmesidir. Bu kelime bir imparatorluğun bir dönem için hayatını kurtarmış, başka imparatorluklara da bu yolda ilham vermiştir. Bu yönetim sistemini ilk olarak Roma İmparatorluğu ortaya atmış, uygulamış ardından Sasani İmparatorluğu tarafından da rol model alınmıştır. O zaman artık bu yönetim sisteminin ortaya nasıl çıktığını, ne sebeplerle çıktığını, Roma İmparatorluğuna nasıl faydaları olduğunu tartışabiliriz. Mevzuyu yine evirip çevirip lafı çaktırmadan Roma’ya getirdik.

Roma İmparatorluğu ve Tetrarşi

Roma İmparatorluğunda Tetrarşi Dönemi

Olayın derinine inersek sizi çok sıkacağımdan endişe duyarak, size özete yakın bir yazıyla anlatmayı düşünüyorum. Şöyle ki; Roma İmparatorluğu 2. Yüzyıl’ın sonunda büyük bir iç savaşa sürüklendi. İmparatorlar kah politik oyunlarla düşürüldü, kah suikastlerle öldürüldü ya da orduları ve generalleri tarafından ihanete uğradılar. Dolayısıyla imparatorluk gün geçtikçe kan kaybediyor, istikrar yok olmakta ve halk da yönetimden umudunu kesmekteydi.

Elli yıllık bir kaos ortamından sonra generallerden biri olan Diocletianus yine aynı politik oyunlarla imparator olarak tahta oturdu. Diocletian, büyük Roma İmparatorluğu’nun imparatora suikast düzenlemeyi seçen herhangi bir general tarafından ele geçirilebileceğini (ve çoğu zaman ele geçirildiğini) anladı.

Diocletian’ın sorun çözümü, birden çok yerde bulunan birden çok yerde bulunan birden çok lider yaratmaktı. Dolayısıyla bu liderlerden birinin ölümü, yönetimde bir değişiklik anlamına gelmez. Teoride bu yeni yaklaşım, suikast riskini azaltacak ve aynı zamanda tüm imparatorluğu tek bir darbeyle devirmeyi neredeyse imkansız hale getirecektir.

286’da Roma İmparatorluğu’nun liderliğini böldüğünde, Diocletian Doğu’da hüküm sürmeye devam etti. Maximianus’u batıdaki eşi ve eş imparatoru yaptı. Her biri imparator olduklarını gösteren Augustus ünvanını aldılar. 293 yılında, iki imparator, ölümleri durumunda yerine geçebilecek ek liderler belirlemeye karar verir. İmparatorların emri iki adet Sezar’dı : doğuda Galerius ve batıda Constantius.

Bir Augustus her zaman imparatordu; bazen Sezarlara da imparator deniyordu.

İmparatorları ve haleflerini yaratmanın bu yöntemi, imparatorların Senato tarafından onaylanması ihtiyacını aştı ve ordunun popüler generallerini sivil hayatta bir mevkiye yükselmesini engellemek için ordunun gücünü dizginledi.

Roma İmparatorluğu’nun artık kontrol edilmesi çok zor olan sınırları için Tetrarşi adı verilen bir yönetim sistemini ortaya attı ve bunu devreye soktu. Bu yönetim sistemine göre Doğu ve Batı’da birer Augustus(Üst imparator) ve onların yardımcısı olarak da birer Sezar(Alt imparator) olacaktı. Diocletianus’un güçlü otoritesi altında mükemmel işleyen sistem, kendisi gönüllü olarak tahttan feragat edip, inzivaya çekilince yönetim sistemindeki düzen bozuldu.

Eğer nasıl bu sistemin bozulduğunu soracaksanız, aşağı attığım linke tıklayarak ayrıntılı olarak Roma İmparatorluğunda Tetrarşi Dönemi hakkında yazılan bu güzel dökümanı görebilirsiniz.

https://serhatengul.com/romada-dortlu-yonetim-tetrarsi/

Bu sistemin ikinci neslinde bulunan Büyük Constantine öncelikle göreve babası Constantinus yerine Sezar olarak başladı, ardından Tetrarşi dönemini bir dizi savaşla Roma İmparatorluğu’nun tek imparatoru olmasıyla bitirdi.

Tüm bu karmaşanın içinden sıyrılan Constantine (Büyük Constantine), tek başına imparatorluk tacını takmakla kalmayıp; Roma İmparatorluğu’nun siyasi ve sosyal yapısını tamamen değiştirdi. Uzun süren iktidar yarışında adım adım Hristiyanlığı meşru hale getirdi ve ardından da başkenti Roma’dan Konstantinopolis’e taşıdı.

Artık yeni bir dönemin kapısı açılıyordu. Yıllarca mağaralarda saklanan Hristiyanlar artık yeryüzünde de dinlerini yaşayabileceklerdi. İmparatorluk Tetrarşi gibi bir yönetimle de çözüm bulamayınca ve eldeki toprakların bir elden yönetilemeyeceğini anlaşılınca İmparatorluğun kesin ve bağımsız bir şekilde ikiye bölüneceği anlaşıldı. Bu da şu anlama geliyordu; İmparatorluğun etki alanı küçülüyor sınırlarda yeni güçler doğuyordu. Doğudan konar göçerler akın akın karadeniz havzasında konumlanıyorlardı. Bundan 100 yıl sonra başlarına gelecek olan Tanrı’nın kırbacı Attila’dan habersiz Tetrarşi’nin ve İmparatorluğu bölmenin  dolayısıyla güçlerini bölmenin cezasını ağır bir şekilde ödeyeceklerdi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder