Merhabalar, bugün benim
de içinde bulunduğum Türk gençliğinin gençliğinde geçen zamanının vasat, boşa
ve hedefsiz ilerlemesi suretiyle gençliğimizin pasifleştirilmesi yönünde
düşüncelerimi belirteceğim. Genel olarak Türk insanının yaşadığı sıkıntılar
elbette var ancak bunu iliğine kadar hisseden Türk gençleri için problem nasıl
başladı? Bu problemin sebebi ne? Bu problem bizi nereye götürüyor?
Günümüzde sözde eğitim
adı verilen, insanları tek düze kendi dizinin dibine getirmeye çalışan bir
düzenle karşı karşıyayız. Üniversiteler belirli bölümlere ayrılmış, her bir
insan bir referansı olmayan daha önce bu sistemin ürettiği tek düze insanlar
tarafından yazılan sorularla ve yine bu tek düze insanlar tarafından
üniversitelere alınmış ve eğitimine devam edilmekte.
Türk gençleri için
problem nasıl başladı?
Siyasetin
eğitime girmesi
Türk gençlerinin
problemi; siyasetin derslere girmesiyle, bu “siyasiler” denilen niteliksizler
grubunun Türk eğitimine her yıl kafalarına esercesine yön vermesiyle, tarih’in
tek bir gerçeği varken kendi fikirlerine göre bizim geçmişimizi
değiştirmeleriyle başladı. Kendi çıkarları için genç akılları okullarda
yıllarca eğitim almasına rağmen işe yarayacak çok az şey katarak ortaya
hedefsiz, pasifleştirilmiş gençler ortaya çıkarıldı. Sadece karnının doymasını
dert eden, ilişkiden ilişkiye atlayan sadakat, onur kavramlarından yoksun büyük
bir kesim ortaya çıktı.
Durumdan
sorumlu kesim
Ülkenin bir kesimi
vardır ki; Yaşlılar. Zamanı gelince olacağımız şey bu kesimde olmak tabi. Ancak
şu anki tüm çarklıların içinde bulunan ve bize bu ortamı sunan güruh da bu
kesim. Bize bir şeyler yapmadığımız için onlardan farklı çözüm yolları
aradığımız için de bize en çok kızanlardır. Kendilerinin sunduğu ortamı biz
hazırlamışız gibi davranırlar. Gençlerin umudunu en çok kesen şeylerden birisi
de budur. En yakınlarından destek görememek. Kendi deneyimlerini tavsiye olarak
anlatmak yerine dikta şeklinde kabul ettirmeye çalışıyorlar.
Ekonomik
durum ve Siyasiler
Yukarıdaki aşamaların
dolayısıyla oluşmuş sonuçtur. Siyasilerin kendi çıkarlarını birincil olarak
gözetmesiyle bir devletin yıkılışını izliyor olabilirsiniz. Bu da şundan
kaynaklanıyor ki vasıfsız ama parasal zenginliğe sahip insanların para hırsı.
Meclisteki “halkın vekilleri(!)” halkın ortalamasından 6 kat maaş alıyor. Bunun
yanında kendilerine Yasama Dokunulmazlığı alıyorlar. Benim milletvekilinden
farkım ne ki o yasal dokunulmazlığa sahip, ben değilim? İkimiz de T.C
vatandaşıyız. İkimiz de insanız. İşte yollar burada ayrılıyor bizim için. Onlar
bizden kendilerini ayırmış işi düştüklerinde(seçimler) burada olduğumuzu
hatırlıyorlar. Onun dışında kendi nefislerini doyurmakla meşguller. Yıl 2020 ve
mecliste girdiğinden bu yana hiç önerge vermemiş 31 tane milletvekili mevcut! Tek
yaptıkları şey el indirip kaldırmak olmuş. Bunlar mı bizim vekilimiz? Halkının
derdinden muaf olduğunu sanan bu kişiler kendilerini düşünmeyi bırakmadığı
sürece halk, dolayısıyla gençlik gün yüzü göremeyecek. Gençliği etkileyen kısmı
ise şu; Gençlerin sosyalleşmesi artık ekonomiye bağımlı hale gelmiştir.
Şimdilerde yaşlılar tarafından bahsedilen parasız gezme olayı tamamen
safsatadan ibaret bence. Doğal ortam varken evet bu yapılabilirdi. Ama
şimdilerde büyük göçler almış büyükşehirlerin doğal ortamı kalmamış. Gençlerin
yapay ortamlara, yapay hizmetlere mecbur kaldığını düşünüyorum. Dolayısıyla bu
siyasilerimiz tarafından sağlanan çifte standart ekonomik şartlarla gençlerimiz
kendisini sosyalleştiremiyor. Sosyalleşmekten çekiniyor, kendisini daha ucuz
maliyetlerle eğlendirmeyi planlıyor. Bu da genellikle sosyal medya platformuna
erişebileceği telefonlar oluyor ve bir nesil kendisini toplumdan böyle izole
ediyor. Sosyal olmayan gençlik toplum olmaktan çok uzak oluyor. Gençlik bunu
değiştirmek istemiyor mu? istiyor. Engel olan ne? Yukarıda saydıklarımın hepsi
buna engel olur. Vasat meclis ve halkın adamı olmayan siyasiler, kendi
başarısızlıklarını bize mal etmeye çalışan yaşlılar. Ülkenin gençlerini
umutsuzluğa sürüklüyor. Dolayısıyla gençliklerini yaşayamayan Türk gençliği
kalıyor ele. Bir nesil bir umuttu, onlar umudu yok etti.
Ama şu da akıllarda
kalmalıdır ki;
“Ey
Türk gençliği!
Birinci vazifen, Türk
istiklâlini, Türk Cumhuriyeti'ni, ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir.
Mevcudiyetinin ve
istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin en kıymetli hazinendir.
İstikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek dahilî ve harici
bedhahların olacaktır. Bir gün, istiklâl ve Cumhuriyet'i müdafaa mecburiyetine
düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve
şerâitini düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerâit, çok namüsait bir mahiyette
tezahür edebilir. İstiklâl ve Cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada
emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile
aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün
orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.
Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde,
iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde
bulunabilirler. Hattâ bu iktidar sahipleri, şahsî menfaatlerini, müstevlîlerin
siyasi emelleriyle tevhid edebilirler. Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve
bîtap düşmüş olabilir.
Ey Türk istikbalinin
evlâdı! İşte, bu ahval ve şerâit içinde dahi vazifen, Türk istiklâl ve
Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda
mevcuttur!”