Hoş geldin sayın takipçi, bu zamanlarda beni yazmaya teşvik eden şeyin kitapta okuduklarımın araştırma isteğimi dürttüğünü ve bunun sonucunda ortaya bir yazı çıkardığımı fark ettim. Bugün de Ali Çimen’in “Büyük Ortadoğu Tarihi” kitabında gördüğüm “Tetrarşi” kavramını araştırdım ve bu bilgiden sizi mahrum bırakmamayı bir borç bilirim. Bu serimin ismini “Yönetim türleri” adı altında yayınlayacağım.
Tetrarşi,
günümüzün merkezileşmiş hükümetlerinde pek görülmeyen bir yönetim sistemi.
Tetrarşi aynı zamanda “Poliarşi” sınıfına girer. Tetrarşi’yi
anlayabilmek için öncelikle Poliarşi’yi tanımlayabilmemiz gerekir.
Poliarşi nedir?
Poliarşi, tek kişinin
yönetimi olan monarşiden farklı olarak “çok kişinin yönetmesi” anlamına
gelmektedir. Diğer taraftan poliarşi kavramı, iktidar sahiplerinin düzenli ve
rekabetçi seçimler yoluyla sorumlu tutulmasına dayanan demokrasiye yakın bir
yönetim türü anlamında da kullanılmakta. Şimdi asıl konumuz olan Tetrarşi’ye
gelelim.
Tetrarşi nedir?
Tetrarşi kelimesi Antik Yunan dilinden gelmektedir. Tetra: dört, archa: hükümet anlamına gelmektedir. Pratikte kelime, bir organizasyonun veya hükümetin, her bir parçayı farklı bir kişinin yönettiği dört kısma bölünmesini ifade eder.
Dört Hükümet yani dört
tane monarşinin özerk bir şekilde imparatorluğun altında karar alması, daha
açıklayıcı olursak iç işlerinde bağımsız dış işlerinde kıdemli İmparator’a bağlı
olan 4 özerk bölgeye bölünmesidir. Bu kelime bir imparatorluğun bir dönem için
hayatını kurtarmış, başka imparatorluklara da bu yolda ilham vermiştir. Bu
yönetim sistemini ilk olarak Roma İmparatorluğu ortaya atmış, uygulamış
ardından Sasani İmparatorluğu tarafından da rol model alınmıştır. O zaman artık
bu yönetim sisteminin ortaya nasıl çıktığını, ne sebeplerle çıktığını, Roma
İmparatorluğuna nasıl faydaları olduğunu tartışabiliriz. Mevzuyu yine evirip
çevirip lafı çaktırmadan Roma’ya getirdik.
Roma İmparatorluğu ve Tetrarşi
Olayın derinine inersek
sizi çok sıkacağımdan endişe duyarak, size özete yakın bir yazıyla anlatmayı
düşünüyorum. Şöyle ki; Roma İmparatorluğu 2. Yüzyıl’ın sonunda büyük bir
iç savaşa sürüklendi. İmparatorlar kah politik oyunlarla düşürüldü, kah
suikastlerle öldürüldü ya da orduları ve generalleri tarafından ihanete
uğradılar. Dolayısıyla imparatorluk gün geçtikçe kan kaybediyor, istikrar yok
olmakta ve halk da yönetimden umudunu kesmekteydi.
Elli yıllık bir kaos
ortamından sonra generallerden biri olan Diocletianus yine aynı politik
oyunlarla imparator olarak tahta oturdu. Diocletian, büyük Roma İmparatorluğu’nun
imparatora suikast düzenlemeyi seçen herhangi bir general tarafından ele
geçirilebileceğini (ve çoğu zaman ele geçirildiğini) anladı.
Diocletian’ın sorun
çözümü, birden çok yerde bulunan birden çok yerde bulunan birden çok lider
yaratmaktı. Dolayısıyla bu liderlerden birinin ölümü, yönetimde bir değişiklik
anlamına gelmez. Teoride bu yeni yaklaşım, suikast riskini azaltacak ve aynı
zamanda tüm imparatorluğu tek bir darbeyle devirmeyi neredeyse imkansız hale
getirecektir.
286’da Roma İmparatorluğu’nun
liderliğini böldüğünde, Diocletian Doğu’da hüküm sürmeye devam etti. Maximianus’u
batıdaki eşi ve eş imparatoru yaptı. Her biri imparator olduklarını gösteren Augustus
ünvanını aldılar. 293 yılında, iki imparator, ölümleri durumunda yerine
geçebilecek ek liderler belirlemeye karar verir. İmparatorların emri iki adet Sezar’dı
: doğuda Galerius ve batıda Constantius.
Bir Augustus her zaman imparatordu;
bazen Sezarlara da imparator deniyordu.
İmparatorları ve
haleflerini yaratmanın bu yöntemi, imparatorların Senato tarafından onaylanması
ihtiyacını aştı ve ordunun popüler generallerini sivil hayatta bir mevkiye
yükselmesini engellemek için ordunun gücünü dizginledi.
Roma İmparatorluğu’nun
artık kontrol edilmesi çok zor olan sınırları için Tetrarşi adı verilen
bir yönetim sistemini ortaya attı ve bunu devreye soktu. Bu yönetim sistemine
göre Doğu ve Batı’da birer Augustus(Üst imparator) ve onların yardımcısı
olarak da birer Sezar(Alt imparator) olacaktı. Diocletianus’un güçlü
otoritesi altında mükemmel işleyen sistem, kendisi gönüllü olarak tahttan
feragat edip, inzivaya çekilince yönetim sistemindeki düzen bozuldu.
Eğer nasıl bu sistemin
bozulduğunu soracaksanız, aşağı attığım linke tıklayarak ayrıntılı olarak Roma
İmparatorluğunda Tetrarşi Dönemi hakkında yazılan bu güzel dökümanı
görebilirsiniz.
https://serhatengul.com/romada-dortlu-yonetim-tetrarsi/
Bu sistemin ikinci
neslinde bulunan Büyük Constantine öncelikle göreve babası Constantinus yerine Sezar
olarak başladı, ardından Tetrarşi dönemini bir dizi savaşla Roma İmparatorluğu’nun
tek imparatoru olmasıyla bitirdi.
Tüm bu karmaşanın içinden
sıyrılan Constantine (Büyük Constantine), tek başına imparatorluk tacını
takmakla kalmayıp; Roma İmparatorluğu’nun siyasi ve sosyal yapısını tamamen
değiştirdi. Uzun süren iktidar yarışında adım adım Hristiyanlığı meşru hale
getirdi ve ardından da başkenti Roma’dan Konstantinopolis’e taşıdı.
Artık yeni bir dönemin
kapısı açılıyordu. Yıllarca mağaralarda saklanan Hristiyanlar artık yeryüzünde
de dinlerini yaşayabileceklerdi. İmparatorluk Tetrarşi gibi bir yönetimle de
çözüm bulamayınca ve eldeki toprakların bir elden yönetilemeyeceğini anlaşılınca
İmparatorluğun kesin ve bağımsız bir şekilde ikiye bölüneceği anlaşıldı. Bu da
şu anlama geliyordu; İmparatorluğun etki alanı küçülüyor sınırlarda yeni güçler
doğuyordu. Doğudan konar göçerler akın akın karadeniz havzasında
konumlanıyorlardı. Bundan 100 yıl sonra başlarına gelecek olan Tanrı’nın kırbacı
Attila’dan habersiz Tetrarşi’nin ve İmparatorluğu bölmenin dolayısıyla güçlerini bölmenin cezasını ağır
bir şekilde ödeyeceklerdi.
